8 Mayıs 2013 Çarşamba
Doya Doya Yaşamak
“Her insanın ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.”
Mevlana Celaleddin Rumi
Benim mesleğim iyi olmak ve iyi etmek. Hem de İstanbul gibi büyük ve trafiği bol bir şehirde ve son derece yoğun bir program içinde. “Nasılsın Arzu?” diye sorulduğunda, “İyiyim tabii, benim mesleğim, en büyük sorumluluğum bu!” diyorum. Çok beklenmedik sağlık sorunları olmadığı sürece de yüzüm güler benim.
Nasıl ki şişman bir diyetisyene, sigara içen bir doktora, akıcı İngilizce konuşamayan bir İngilizce öğretmenine güvenemezsiniz, (en azından ben kendi adıma güvenemem) aynı şekilde stres, hırs dolu ve neşesiz bir stres yönetimi uzmanına da güven olmaz.
Bunca yıllık yoga hayatında anladığım en önemli nokta şu oldu: Mutluluk, insanın kapısında “merhaba ben geldim ve merak etme, hiçbir yere gitmeyeceğim” diye bitmiyor. Öylesine bitenler de uzun sürmüyor. Mutluluk, bir savaş. Mutluluk, bir kararlılık. Hayatı algılama biçimi. Olaylardan ve kişilerden bağımsız.
Strese girip, gülümsememizin ve kendimizle aramızdaki bağı kaybetmemizin en önemli sebebi, çok iş, az zaman ve az enerjimizin olması. Böyle olduğunda, hayat bizi kovalıyormuş ve biz ona yetişemiyormuşuz gibi geliyor. Bu gibi durumların fiziksel etkileri; kalp atışlarının hızlanması, el ayak karışması ve nefes darlığı. Zamanı değiştiremeyiz. İş yükü üstünde belki biraz oynayabiliriz ama enerjimizi yükseltmek üzerinde müthiş bir etkimiz var.
Enerjiyi yükselten en önemli kaynaklardan biri de nefes aslında. Büyürken, annelerimiz “aman yavrum ye” diye kaşıkla peşimizden koştu. Dolayısıyla beslenmenin, sağlığımız üstündeki etkisinden -iyi beslenmeyi seçsek de seçmesek de- haberdarız. “Uyusun da büyüsün ninni”den, iyi bir uykunun da çok önemli olduğunu biliyoruz. Büyürken öğrendik. Fakat nefes ve meditasyonun önemi -ki en önemli enerji toplama metotları bize öğretilmedi.
Ben Art of Living Vakfı ve çalışmalarıyla ilk karşılaştığım zaman, dikkatimi çeken bu olmuştu. Kursta öğrendiğim Sudarshan Kriya nefes tekniğini yarım saat uyguladıktan sonra, zaman sünüyor gibi geldi bana. Saatlerce yapamayacağımı düşündüğüm işler hemen bitiveriyor, kendime ayıracak vaktim uzuyordu. Birşeye öfkelenmişsem ya da üzülmüşsem, yarım saat kendi kendimle kalıp nefesimi ve meditasyonumu yaptıktan sonra, yeni bir güne başlamış gibi oluyordum. Bütün bunları farkedince, bu yarım saatin vakit kaybı değil, aslında zaman, sağlık ve moral yatırımı olduğunu farkettim. Sanırım mutluluk savaşım o noktada başladı.
Öğrendiğim nefes ve meditasyon tekniklerini uyguladıkça, yaşamla aramdaki bağ kuvvetlendi. Olayları değiştiremeyeceğimi anladım. Ama bakış açımı çevirebilirim. Zihnim olumsuzluklara odaklanmak isteyecek. Ama ben bunlara odaklanarak vakit kaybetmektense, olumlu olana odaklanabilirim. Problemler her zaman olacak. Fakat ben probleme takılıp kalırsam, çözüme asla ulaşamayacağım. Şikayet edilecek mazeretler bitmeyecek. Ama şikayet düğümüne dolanırsam, hayatın şükredilecek noktalarını kaçıracağım. Ben düşünürken, hayatım bitecek. Ve ben seksen yaşıma geldiğimde, “keşke düşünmek, tasalanmak, telaşlanmak ve endişelenmek yerine yaşasaydım!” diyeceğim. Çok geç olacak. O an, Art of Living öğretmeni olmaya karar verdim. Bu kadar anlayışı, benim gibi daima kanıt arayan bir zihne sahip bir insan yaşayabiliyorsa, herkes yaşamalı. (Daha fazla bilimsel kanıt isterseniz, www.aolresearch.org)
Art of Living’in kıdemli öğretmenlerinden, Ruth Kuok geçen hafta İstanbul’da, merkezimizdeydi. Üstüne nur inmiş gibi bir kadın. Ruth, hem çok başarılı bir iş kadını, hem 2 çocuk annesi ve bir eş, hem de Uluslararası Yaşama Sanatı Vakfı Asya kıtası yönetim kurulu üyelerinden biri. Sayısız sosyal hizmet projesinde görev almış. Bize şöyle dedi, “Art of Living kursumu 13 sene önce yaptım. 13 sene önce, bana şu anda yaptıklarını yapacak enerjiyi bulacaksın deseler, imkanı yok inanmazdım.
“Art of Living kursu mucize mi?” diye soran bir arkadaşıma röportajı sırasında şöyle dedi:
“Mucize nedir ki? Bence bir annenin, çocuklarına bağırmak yerine, daha anlayışlı ve şefkatli bir anneye dönüşmesi mucize. Bir çalışanın, kursu yaptıktan sonra, “patronum dayanılmaz biri. Ama ben onu artık çok iyi idare edebildiğimi hissediyorum” demesi mucize. En büyük mucize, bireylerden başlayarak topluma huzur gelmesi bence. Bu anlamda evet, hergün dünyanın her yerinde, yarım saat Sudarshan Kriya nefes tekniğini uygulayan herkes, bu değişimleri ve duyguları yaşıyor. Ve bu çok büyük bir mucize.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Dünyadaki her bir bireyin hayatında huzur bulması, sonuçta bütün evrende huzurun varlığını gösterebilmesi için ilk adım değil midir?
YanıtlaSilRuth'un mucize konsunda söylediklerine katılıyorum.
bu arada o fotoğraftaki Konstantinos değil mi? :)