30 Mayıs 2015 Cumartesi

Hayır Deme Sanatı





Siz de zaman zaman ya da çoğu zaman aslında yapmak istemediği bir şeye
Kolaylıkla “hayır” diyemeyenlerden misiniz? “Hayır” demeyi kimi zaman “ayıp” olduğu
için, kimi zaman da karşımızdakini üzmemek için beceremiyor, kendimizi
istemediğimiz bir durumun içinde, gitmek istemediğimiz bir yere giderken, yapmak
istemediğimiz bir işi yaparken ya da görmek istemediğimiz bir kişiyle vakit geçirirken
buluveriyoruz. O isteksizce yaptığımız iş, sonra ya karnımızı ağrıtıyor ya başımızı…
Ya sevdiğimiz birini istemeden kırarak ya da kendimize zarar verecek bir şey
yaparak acısını çıkartıyoruz… Neden bazı zamanlar bazı kişilere kibarca “hayır”
diyemiyoruz peki biz?

“Hayır” demek de bir sanat elbet. Doğruca “hayır” demek, bir Avrupalı için belki doğal olabilir ama bizim kültürümüzde bu biraz daha farklı. “Ayıp olmasın” kültürüyüz biz. “Ayıp olmasın” diye, tok olduğu halde yemek yiyen bir kültürden bahsediyoruz. “Ayıp olmasın” diye başkalarının hayatlarını yaşamayı seçen ve çoğu zaman kendini çocuklarına adamış bir anne ve ailenin bir ferdi olmaktan kendine ne istediğini sormayı unutan kadınları yetiştiren bir kültürden bahsediyoruz... Bu yüzden de “hayır” bizde yanlış anlaşılmaya çok müsait bir cevap. “Hayır” deyip kendi istediğini seçmek, bazılarımız için büyük bir bencillik belirtisi iken, kimimiz için “artık seni sevmiyorum” anlamına bile gelebiliyor… Oysa tek kastı var, o da: Sadece şu anda bunu yapmak istemiyorum...

Öncelikle, aşağıdakilerden hangisinin veya hangilerinin sizin yapmak istemediğiniz
şeylere sıklıkla “evet” demenize sebep olduğunu fark edin: (Eğer sizin için farklı bir
sebebi varsa listeye ekleyebilirsiniz tabii…)

  • “Hayır” diyemiyorum çünkü karşımdakini kırmak istemiyorum
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü başkalarının benim hakkımda ne düşündükleri benim için çok önemli ve yanlış bir şey düşünmelerini istemiyorum
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü bu beni başkalarının gözünde kötü biri yapar
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü “hayır” dersem karşımdakilerin benden beklentilerine cevap verememiş, onları hayal kırıklığına uğratmış olurum
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü ben de tam olarak ne istediğimi bilmiyorum
  • “Hayır” diyecek kadar kendime güvenmiyorum
  • “Hayır” dersem karşımdaki insanı kaybedebilirim
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü bedeli ağır olur, beraberinde pek çok şeyi yeniden düzenlemem gerekir ve buna gücüm yok
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü karşımdakinin kalbi kırılır
  • “Hayır” diyemiyorum çünkü hayır dersem beni sevmezler
  • “Hayır” dersem çok ayıp olur
  • “Hayır” dersem kendimi suçlu hissederim

Aslında “hayır” demek istediğimiz halde “evet” dediğimiz her sefer, kendimizi bir kez daha inkar etmiş olmuyor muyuz? Örneğin, karşımdakini kırmayayım diye kendimi paramparça ediyorum… Onları hayal kırıklığına uğratmayayım diye, kendim hayal kırıklığına uğruyorum… Onun kalbini kırmayayım derken kendi içim buruluyor… Ona ayıp olmasın diye kendime ayıp ediyorum. Ona kötü olmayayım diye kendime kötülük ediyorum…

Bir insanı inkar eder, onun isteklerini görmezden gelirseniz, aranızdaki ilişki nasıl ilerler? Kendimizle aramızdaki ilişki de aynen öyle ilerliyor işte... Başkaları için, içimizde derin yaralar açıyoruz. Çünkü öğrenmedik pek, kendimizi yaralamamayı…

Siz de “hayır” diyemeyerek, çoğu kez kendinizi feda edercesine istemediğiniz şeyleri yaptınız ve yapmaya devam mı ediyorsunuz? Sevilmek, daha çok sevilmek için mi?.. Yalnız kalmak istemediğiniz için mi?.. Başkalarını kendinizin çok üzerinde gördüğünüz için mi?  Oysa kendinizi hesapsızca feda ettikçe, aradığınız sevgiyi, saygıyı, çevreyi yaratabildiniz mi? Peki kendi isteklerinizi uğruna feda ettiğiniz kişiler sizi onurlandırdılar, taçlandırdılar mı?..
Gerçek fedakarlık önce kendi ihtiyaçlarını karşılamak, kendine karşı samimi ve nazik olmak değil mi? Her “hayır” demek isteyip de hayır diyemeşimizde bir kez daha reddetmiyor muyuz kendimizi?..  

Elbette iki yaşındaki bir çocuğun hayırlarına benzemek zorunda değil bizim “hayır”larımız… İstemediğin şeyleri yapmamak da bir sanat… Bunu başkalarını kırmadan da yapabilirsiniz. Ortak yaşamda elbette insanlarla arayı bulmak esas sanattır. Her istediğimizi yapıp, her istemediğimizi yapmamak da çocuksu olacaktır. Fakat dengeyi bulup kendinizi seçmek, onu yok saymaktan vazgeçmek sizi kötü veya yetersiz bir insan yapmaz. Çevrenizde ne istediğini bilen ve kibarca istemediği şeyleri yapmayan insanları fark edin. Onlar nasıl yapıyorlar?

Hayır diyebilmek için önce ne istediğinizi düşünmeye başlamalısınız. “Ben ne istiyorum?”.. Bu soruyu kendinize sıkça sorun. Sizin ne istediğiniz ve istediğinizi seçmeniz, sizi daha mutlu, daha kendinden emin, kendini merkez alan ve özgüvenle dolu bir insan yapacak. Böylece yapmak istediğiniz fedakarlıkları, -kaynağını başkalarını memnun etme çabasından değil de; sizin mutluluğunuzdan aldıkları için- çok daha kolaylıkla ve çabasızca yapabileceksiniz, sonradan patlamalar olmadan…

Yapmak istemediğiniz bir şeyi yapmadığınız ilk gün, kalbinizden bir kuşun kafesinden kurtulup, özgürleşerek gökyüzüne doğru havalandığını hissedeceksiniz. Zaman içinde sağlığınız iyileşecek. Kendinizle aranızdaki iletişim kuvvetlenecek.

Eğer süregelen bir “hayır” dememe huyunuz varsa, elbette ilk söylediğinizde bu karşınızdakileri biraz sarsacak, biraz da şaşırtacak. Ama alışacaklar. Sizi gerçekten sevenler sizi bu yeni halinizle kabul edecekler, sizinle çıkar ilişkisi kurmuş olanları ise daha yakından tanıyacaksınız… Gerekirse de yaşamınızdan çıkıp, gidecekler…

Ama siz, sizinleyken asla yalnız kalmayacaksınız…


19 Mayıs 2015 Salı

Zamanı Yönetmek




“Nasılsın?” sorusuna ne cevap veriyorsunuz?
Benim bugünlerde en sık duyduğum cevap “koşturmaca”.

“Kafamda bin bir düşünceyle her gün oradan oraya koşturuyorum…”
“Keşke gün 72 saat olsa!..”
“Hiçbir şey yetişmiyor…”
“Sürekli çalışıyorum ama bir türlü yetemiyorum...”
“Her yere geç kalıyorum…”
“Trafik bütün zamanımı yiyor...”
“Zaman keşke dostum olsa!..”
“Bir elimde telefon, diğerinde yapılacak listesi... Cevaplanacak e-postalar, alınacaklar, aranacaklar, yetiştirilmesi gereken işler...
Hepsi kapıma dayanmış, hepsi acil, hepsi önemli.”

“Peki ya ben?.. Tık nefes... Bu tempoyla 2 yıl daha yaşayabilir miyim?.. Yaşarsam ne olur bana? Ben sağlığımı yitirirsem, bu yapılacakları kim yapar o zaman?”

“Ben... Ben önemli miyim? Ne kadar önemliyim? Kendimi daha ne kadar ikinci plana atarak yaşayabilirim? Önceliklerimi belirlemeli miyim?..”  

Belki de yıllardır bunların üstüne hiç düşünmediniz... Hayat bir noktadan sonra bizi sarmalına alıp, yuvarladı. Dağdan aşağıya yuvarlanarak düşen bir kar kütlesi gibi aşağıya kontrolsüzce düşüyor gibisiniz... Oysa bir dursanız, bir kendinizi dinleseniz... Belki de, o kadar çok şeyi var ki ruhunuzun size anlatacağı...

Sakın umutsuzluğa kapılmayın ama... Hiç bir şey için geç değil. Zaman, zihnimizde yarattığımız bir gerçeklik olduğu için, onun dostunuz mu yoksa düşmanınız mı olduğuna siz karar verebilir ve onu dilediğinizce yönetmeye başlayabilirsiniz.

Entrepreneur dergisinde Joe Matthews, Don Debold ve Deb Percival’ın “10 İpucuyla Zamanı Yönetmek” başlıklı yazısında zamandan şöyle bahsediliyor:

“İki çeşit zaman vardır: Saatin gösterdiği zaman ve gerçek zaman. Saatin gösterdiği zamanda, bir dakikada 60 saniye, bir saatte 60 dakika, günde 24 saat ve yılda 365 gün vardır. Tüm zamanlar eşit geçer. Biri 50 yaşına bastığında, tamı tamına 50 yaşındadır. 
Gerçek zamanda ise  zaman görecelidir. Yaptığınız işe göre zaman durur veya uçup gider. Motorlu taşıtlar departmanında geçirdiğiniz iki saat, size 12 yıl gibi gelebilir. Fakat 12 yaşına gelmiş olan çocuğunuzu iki saatte büyütmüş gibi hissedebilirsiniz.” http://www.entrepreneur.com/article/219553

Esasında “hepimizin 24 saati var, onunla ne yaptığınız sizin elinizde” başlıklı yazıların anlattığı da bu. “Gel de sen İstanbul’da yaşa da gör” dediğinizi duyar gibiyim... Neyse ki, İstanbul’da yaşasak bile, gerçek saat bizim gerçekliğimizle işliyor.

Bu şehirde zamanını son derece efektif kullanan, gayet başarılı ve odaklı insanlar tanıyorum. Onlarla sohbetlerimden yakaladığım ipuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

·      Zamanı planlamak: Ne kadar zamanınızı ekrana öylece boş boş bakarak geçiriyorsunuz? Veya facebook, twitter, instagram vb sayfalardan kafanızı ne sıklıkta “benim burda ne işim var yahu, ne yapıyorum ben?” diyerek kaldırıyorsunuz? Eğer boşa vakit geçirmekten artık sıkıldıysanız, bir ajanda alıp, saati saatine zamanınızı planlamakla başlamanızı öneririm.

·      Biraz aylaklığa ve serbest zamana da ajandada yer açmak: Zamanınızı saati saatine planlamaya başladınız. Ama eğer aylaklık edecek veya biraz serbest kalacak zaman bırakmazsanız, nefesinizi tutmuş bir şekilde günün sonunu getirebilirsiniz... Serbest zamanlar, yaptığınız işler arasında beyninizi dinlendirmeye, yeni bir bilgi edindiyseniz, onu sindirmeye ve biraz rahatlamaya yarar.

·      Meditasyon: Yurtdışında ve ülkemizde üst düzey yöneticilerin pek çoğu meditasyon yaparak zamanlarını çok daha etkin kullanmayı başarabiliyorlar. Meditasyon, zihni boşaltmak ve yeni bilgiye yer açmak için muhteşem bir yöntem. Çoğunlukla anlaşılanın aksine, meditasyon yapmak için konsantre olabilmek gerekmiyor. Herkes meditasyon yapabilir. Düzenli meditasyon yapmak, bir bakıma zihni dinlenmeye almak demektir. Zihninizi olumsuz duygu, düşünce ve gereksiz kalabalığından temizledikçe, daha berrak düşünebilir, daha odaklı ve gerginlikten arınmış bir zihin durumuna geçebilirsiniz. Dikkat dağınıklığı, konsantrasyon ve motivasyonsuzluktan mustaripseniz, zihninizin rahatlamaya ihtiyacı var demektir.

·      Her sabah ajandanıza bakın ve en sevmediğiniz işi ilk önce yapın: ki enerjinizi yemesin, aklınızdan çıksın ve günü rahat bir zihinle geçirebilin. İstemediğiniz bir telefon konuşması mı yapacaksınız. Sabah ilk iş onu yapın. Bitsin. Çok da niyetli olmadığınız bir görüşmeye mi gitmeniz gerekiyor. Hemen ilk işiniz o olsun. Aklınızda tuttuğunuz ve ertelediğiniz zaman bu gibi istenmeyen işlerin daha çok enerjinizden çaldığını bilin.

·      İşlerinizi yaparken (özellikle de konsantrasyon gerektiren işleri) tüm sosyal medya sayfalarını ve özellikle de telefonunuzu kapatın. 2-3 saatte ancak bitirebildiğiniz işleri -bu sayede- dikkatiniz dağılmadığı için belki 1 saatten az bir sürede tamamlayacaksınız!

·      Detaylarda Kaybolmayın: Mükemmeliyetçi yapıda olan kişilerin sıklıkla düşmeye meyilli olduğu bir tuzak bu. Siz düşmeyin! Bazen detaylarda o kadar kaybolabiliyoruz ki, büyük resmi ortaya çıkaramıyoruz. Eğer sizde de böyle bir eğilim varsa, kendinize hatırlatma yazın. Ve özellikle hangi işleri yaparken tam olarak hangi detaylarda kaybolduğunuzu alt alta yazın. Kendi kendinize işin içinden çıkamıyorsanız, detaylarda kaybolabildiğinizin farkında olan güvendiğiniz birinden destek alın.

·      Ne istemediğiniz yerine ne istediğinize odaklanın: Ne istemediğiniz yerine ne istediğinize odaklanırsanız, zihniniz olumlu yönde düşünmeye başlar. Zihninizin bu olumlu hali, zamanı da sizinle dost kılar.

·      Zamanın size karşı değil, sizinle dost işlediğini fark edin: Nefes nefese iş yetiştirmeye çalışırken hangimiz zamanın dostluğunu fark edebiliriz ki? Oysa zaman bizim zihnimizdeki bir gerçeklik olduğu için, zihnimizin durumu, zamanın akış hızını da etkiliyor. Zihnimizi boşaltmaya vakit ayırdığımız oranda, zamanın bizim aleyhimizde değil, lehimizde çalıştığını anlamaya başlarız.

·      Olumsuzluktan kurtulmanın yollarını arayın: “Zaman hep benim aleyhime işliyor.” “Zamana karşı yarışıyorum.” “Koşturuyorum.” gibi cümleler, zamanla ilgili düşünce şeklinizi tasvir eder. Siz zamanı düşman gibi görürseniz, elbette size istediğinizi verecektir.


·      Kendinize ve sağlığınıza mutlaka her gün en az 1 saat ayırın: Kendinize ve sağlığınıza ayırmadığınız zaman, hastane masrafları olarak öyle ya da böyle geri döner. “Çok iş vars” diye sporunuzu, suyunuzu, beslenmenizi, sevdiğiniz insanları ve yapmaktan zevk aldığınız işleri ihmal ederseniz, kazandığınız paralar pekala sağlık sektöründe harcanır, gider. Önemli olan, freni kaza yapmadan önce kullanmak!

Sağlıklı Beslenme ve Formda Yaşam Serisi (2)



Kalıcı Olarak Kilo Vermenin Sırları

Artık geçici diyetlere veda etme zamanınız gelmedi mi? Kalıcı ve sağlıklı bir kişiliğin, ara vermeye gerek kalmadan içinizde yer etmesini istemez misiniz? “Diyetlerin gölgesinden kurtulup, sağlıklı, enerjik ve canlı bir yaşamın kucağına atlama vaktim geldi” diyorsanız, bu yazıyı size yazdım.

Bu yaz, önümüzdeki kış ve bundan sonraki tüm yazlar, baharlar ve kışlarda sağlıklı ve ideal bir bedenin içinde olduğunuzu hayal edin. Hayatınız nasıl farklı olacak? Sağlığınıza, neşenize ve hak ettiğiniz fiziksel görünüme kavuşmak, şu ana kadar sizi mutlu eder gibi görünüp de mutlu etmemiş olan alışkanlıklarınızı değiştirme zahmetine katlanmaya değmez mi?

İki hafta içinde bu hayale kavuşmak isterseniz, tabii ki size bir reçete veremem. Şu ana kadarki başarılarınızı düşünün; hangisini iki hafta içinde elde ettiniz ki? Fakat nedense konu kilo vermeye gelince, en fazla iki hafta sabredebiliyoruz. 2 hafta sonra sonuç görmezsek, umutsuzluğa kapılıp, vazgeçiyor, eski alışkanlıklarımıza geri dönüyoruz... Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, 2 haftalık şok diyetlerle verilen kilolar araştırmalara göre %90 oranında o kiloları geri almakla sonuçlanıyor.

Formda yaşamak o kadar da zor değil. Hayallerimize kavuşmamız elbette mümkün! Ama dikkat edin, çoğumuz pek çok şeyi istiyoruz fakat pek azımız istediğimiz şeylere kavuşmak için gereken çabayı göğüslüyoruz. Hayalleri gerçekleştirmenin yolu, hayalleri  hedeflere, hedefleri eylem adımlarına, eylem adımlarını ise disiplinli bir şekilde bir daha hiç düşünmeden sağlığı tercih edeceğiniz bir yaşam biçimine çevirmek. Ama en önemlisi, bunu başarabileceğinize inanmak. Günlük planlar, sabır ve azimle gerçekleştirilemeyecek ne olabilir ki?



İşte size sağlıklı ve formda yaşama hayaline kavuşmanın sırları...

1. Sır: Hayattan beslenirseniz, vücudunuz ekstra birikim yapmaz.  Bedeninizi hafifletirken, zihninizi ve ruhunuzu da hafifletmeniz gerek. Eğer yola çıkarken sadece kilo vermek değil de, ruhunuzu beslemek, onu özgürleştirmek ve kendinizi geliştirmeyi de hedef alırsanız, fazla kilolarınız kendiliğinden gitmeye başlar. Fazla kilonun sebebi iyileştirilmemiş duygular, dinlenmemiş bir beden ve özgürlüğüne susamış ruhunuz... Sağlıklı ve zararsız yollarla bunu nasıl yapacağını bilmiyor sadece...

Sizi motive eden, size ilham veren, ruhunuzu besleyen uğraşlara vakit ayırın. Hayatınızı dolduracak aktivitelere odaklanın. Bir yandan da bilinç altınızı boşaltmaya, korku ve endişelerinizden kurtulmaya, sizi sınırlayan yanlarınızı törpülemeye, birey olarak olgunlaşmaya odaklanın.

2. Sır: Kilonuzun size hizmet etmediğinden emin olun. Eğer kiloluysanız mutlaka bu kilo size bir şekilde hizmet etmiştir ve/ya hizmet etmeye devam etmektedir. “Olur mu canım öyle şey!” demeyin, belki kilonuzu bahane ederek yerine getirmeniz gereken sorumluluklardan yırtıyor olabilirsiniz? Ya da kilonuzdan dolayı oluşan hastalıklarınız sevdiklerinizin sizinle daha çok ilgilenmesine sebep oluyor?

3. Sır: Kilitlerinizi  açmaya, bilinçaltınızı boşaltmaya odaklanırsanız, hızla kilo vermeye başlarsınız.
Siz de dikkat etmişsinizdir ki, gereğinden fazla yemek, sorunlarımızın cevabını dondurma ve çikolatada aramak ancak geçici ve çok kısa süreli bir rahatlama sağlar. Kalıcı olarak problemleri çözmediği gibi, uzun vadede sağlığımızı da ciddi anlamda tehdit eder. Sorunlarınızla yüzleşin, vermeniz gereken ve ertelediğiniz zor kararları verin. Bu, kendinize güveninizi arttıracak ve başta zor gibi görünse de, uzun vadede sağlığınızı garanti edecek. Kendinizin bir adım ötesine taşının, zihinsel ve bedensel esneklik kazanma yoluna girin. Yaşama sevinciyle dolmaktan, enerjinizi yükseltmekten, kendinizi sevmekten ve ona değer vermekten korkmayın. Kendi kendinize başaramadığınız yerlerde, bir yaşam koçu ile çalışın.

4. Sır: Zayıf ve çelimsiz olmayı hedeflemeyin. Bunun yerine canlı, sağlıklı ve formda bir yaşamı ve bu canlı, sağlıklı ve hayat dolu insan olmayı hedeflediğinizde kilo vermeye bambaşka bir pencereden bakmaya başlayacaksınız. O sağlıklı kişiyle bütünleşip, onu benimsediğinizde, sağlıklı uyumaya ve uyanmaya, zevkle, inançla ve keyifle spor yapmaya ve heyecan içinde sağlıklı yiyeceklere yumulmaya başlayacaksınız. Çünkü burada hedefiniz, sevmediğiniz bir vücuttan kurtulmak olmayacak. Burada hedefiniz, kendi yüksek standardınızdaki varoluş biçiminize kavuşmak olacak.

5. Sır: Zihninizi dengeye kurun.
Sağlıklı ve formda bir yaşam sürenlerin zihin durumu, her şeyden azar azar felsefesiyle ve kendini cezalandırmadan, hiç bir şeyi abartmadan yaşamak yolunda oluyor dikkat ederseniz. Sağlıklı yaşamayı seven kişiler, lezzetli yemeklerle dost olurlar, düşman değil.

6. Sır: Bedeninizi bir tapınak gibi görün. Onu sevin. Şu anda, tam da şu anda olduğunuz gibi çok güzelsiniz! Bedeniniz, ona nasıl davranırsanız davranın, size rağmen sizin için olabildiği en sağlıklı haliyle ayakta. O, çoğu zaman uğradığı haksızlığı, eleştiriyi ve beğenmemezliği hiç hak etmiyor. Bedeninizin kutsallığını fark edip ona saygı ve sevgi ile yaklaştığınızda, onu öç alırcasına bir çöplük gibi doldurmazsınız. Vücudunuzun isteklerini dinlemek ve onunla iletişimde olmak; onun değerini anlamak ve fark etmek için en güzel yollardan biri de yoga!

7. Sır: Kilo vermek değil, sağlıkla dolu olmak isteyin. Sağlık dolu bir yaşamı hedeflemek, kilo vermekten çok daha yüksekte bir hedeftir.Ben, spor yapan, sağlıklı bir insan olmak için bu yola çıkıyorum” derseniz, dış dünyaya “geçici bir süre için sunta yiyip su içerek hizmet dışı ve bunalımdayım” mesajını vermemiş olursunuz.  Bir süreliğine değil, her zaman. Daha enerjik, daha hareketli, daha mutlu olmayı hedefleyin.

8. Sır: Disipline gireceğinize dair kendinize söz verin. Disiplin ve azim şart. Tony Robbins bir konuşmasında 2 çeşit acıdan bahsetmişti: 1- Disipline girmenin acısı 2- Pişman olmanın acısı. Acılardan acı beğenin! J

9. Sır: Kutlama yiyeceklerinizi değiştirin. Çocukken neyle ödüllendirildik? Şekerle. Tatlı hep mutluluk kaynağıydı. Kimse kutlamalarda brokoli ve ıspanak yemedi... Tatlılar yendi, içkiler içildi... Yeni hayatınızda, kutlamanın yerine yeni, yine lezzetli ama besin değerleri yüksek yiyecekler koyun. (Kremalı dondurmanın yerine ev yapımı sorbe, karamelli çikolataların yerine siyah çikolata ve beyaz unla yapılan tüm karbonhidratların yerine yulaf, çavdar, veya kuruyemişlerle yapılan sağlıklı versiyonlarını tercih edin. Tatları çok daha güzel oluyor, söyleyeyim J )

10. Sır: Sabredin. İşinizi, dostluklarınızı, çocuklarınızı, eşinizi, yaşamınızda kurduğunuz kalıcı ve derin bağları düşünün. İki haftada mı kurdunuz her şeyi? Tabii ki hayır. Zaman verdiniz, emek sarf ettiniz. Hatta belki bir sürü şeyden feragat ettiniz. Bedeninizle aranızda kuracağını bu sevgi bağına da izin verin. Zamanla derinleşsin ve içinizde yer etsin. Bir anda onu yok edercesine aç bırakarak eritmeye gerek var mı?..

Sağlık ve mutlulukla dolu, bedeninizi severek ve onu yücelterek geçireceğiniz, her şeyden önce hayat dolu ve sonra elbette yeşillikler, sebze ve meyvelerle dolu bir hafta olsun! J