“Nasılsın?” sorusuna ne cevap veriyorsunuz?
Benim bugünlerde en sık duyduğum cevap
“koşturmaca”.
“Kafamda bin bir düşünceyle her gün oradan oraya
koşturuyorum…”
“Keşke gün 72 saat olsa!..”
“Hiçbir şey yetişmiyor…”
“Sürekli çalışıyorum ama bir türlü yetemiyorum...”
“Her yere geç kalıyorum…”
“Trafik bütün zamanımı yiyor...”
“Zaman keşke dostum olsa!..”
“Bir elimde telefon, diğerinde yapılacak listesi...
Cevaplanacak e-postalar, alınacaklar, aranacaklar, yetiştirilmesi gereken işler...
Hepsi kapıma dayanmış, hepsi acil, hepsi önemli.”
“Peki ya ben?.. Tık nefes... Bu tempoyla 2 yıl daha
yaşayabilir miyim?.. Yaşarsam ne olur bana? Ben sağlığımı yitirirsem, bu
yapılacakları kim yapar o zaman?”
“Ben... Ben önemli miyim? Ne kadar önemliyim? Kendimi
daha ne kadar ikinci plana atarak yaşayabilirim? Önceliklerimi belirlemeli
miyim?..”
Belki de yıllardır bunların üstüne hiç
düşünmediniz... Hayat bir noktadan sonra bizi sarmalına alıp, yuvarladı. Dağdan
aşağıya yuvarlanarak düşen bir kar kütlesi gibi aşağıya kontrolsüzce düşüyor
gibisiniz... Oysa bir dursanız, bir kendinizi dinleseniz... Belki de, o kadar
çok şeyi var ki ruhunuzun size anlatacağı...
Sakın umutsuzluğa kapılmayın ama... Hiç bir şey
için geç değil. Zaman, zihnimizde yarattığımız bir gerçeklik olduğu için, onun
dostunuz mu yoksa düşmanınız mı olduğuna siz karar verebilir ve onu
dilediğinizce yönetmeye başlayabilirsiniz.
Entrepreneur dergisinde Joe Matthews, Don Debold ve
Deb Percival’ın “10 İpucuyla Zamanı Yönetmek” başlıklı yazısında zamandan şöyle
bahsediliyor:
“İki çeşit zaman vardır: Saatin gösterdiği zaman ve
gerçek zaman. Saatin gösterdiği zamanda, bir dakikada 60 saniye, bir saatte 60
dakika, günde 24 saat ve yılda 365 gün vardır. Tüm zamanlar eşit geçer. Biri 50
yaşına bastığında, tamı tamına 50 yaşındadır.
Gerçek zamanda ise
zaman görecelidir. Yaptığınız işe göre zaman durur veya uçup gider. Motorlu
taşıtlar departmanında geçirdiğiniz iki saat, size 12 yıl gibi gelebilir. Fakat
12 yaşına gelmiş olan çocuğunuzu iki saatte büyütmüş gibi hissedebilirsiniz.” http://www.entrepreneur.com/article/219553
Esasında “hepimizin 24 saati var, onunla ne
yaptığınız sizin elinizde” başlıklı yazıların anlattığı da bu. “Gel de sen
İstanbul’da yaşa da gör” dediğinizi duyar gibiyim... Neyse ki, İstanbul’da yaşasak
bile, gerçek saat bizim gerçekliğimizle işliyor.
Bu şehirde zamanını son derece efektif kullanan, gayet
başarılı ve odaklı insanlar tanıyorum. Onlarla sohbetlerimden yakaladığım
ipuçlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
· Zamanı planlamak: Ne kadar zamanınızı ekrana öylece boş boş bakarak geçiriyorsunuz? Veya facebook,
twitter, instagram vb sayfalardan kafanızı ne sıklıkta “benim burda ne işim var
yahu, ne yapıyorum ben?” diyerek kaldırıyorsunuz? Eğer boşa vakit geçirmekten artık
sıkıldıysanız, bir ajanda alıp, saati saatine zamanınızı planlamakla
başlamanızı öneririm.
· Biraz aylaklığa ve serbest zamana da ajandada yer açmak: Zamanınızı saati saatine planlamaya başladınız. Ama
eğer aylaklık edecek veya biraz serbest kalacak zaman bırakmazsanız, nefesinizi
tutmuş bir şekilde günün sonunu getirebilirsiniz... Serbest zamanlar,
yaptığınız işler arasında beyninizi dinlendirmeye, yeni bir bilgi edindiyseniz,
onu sindirmeye ve biraz rahatlamaya yarar.
· Meditasyon: Yurtdışında ve ülkemizde üst düzey yöneticilerin pek çoğu meditasyon
yaparak zamanlarını çok daha etkin kullanmayı başarabiliyorlar. Meditasyon,
zihni boşaltmak ve yeni bilgiye yer açmak için muhteşem bir yöntem. Çoğunlukla
anlaşılanın aksine, meditasyon yapmak için konsantre olabilmek gerekmiyor.
Herkes meditasyon yapabilir. Düzenli meditasyon yapmak, bir bakıma zihni
dinlenmeye almak demektir. Zihninizi olumsuz duygu, düşünce ve gereksiz
kalabalığından temizledikçe, daha berrak düşünebilir, daha odaklı ve
gerginlikten arınmış bir zihin durumuna geçebilirsiniz. Dikkat dağınıklığı,
konsantrasyon ve motivasyonsuzluktan mustaripseniz, zihninizin rahatlamaya
ihtiyacı var demektir.
· Her sabah ajandanıza bakın ve en
sevmediğiniz işi ilk önce yapın: ki enerjinizi yemesin, aklınızdan çıksın
ve günü rahat bir zihinle geçirebilin. İstemediğiniz bir telefon konuşması mı
yapacaksınız. Sabah ilk iş onu yapın. Bitsin. Çok da niyetli olmadığınız bir
görüşmeye mi gitmeniz gerekiyor. Hemen ilk işiniz o olsun. Aklınızda tuttuğunuz
ve ertelediğiniz zaman bu gibi istenmeyen işlerin daha çok enerjinizden
çaldığını bilin.
· İşlerinizi yaparken (özellikle de konsantrasyon gerektiren işleri) tüm sosyal medya sayfalarını ve
özellikle de telefonunuzu kapatın.
2-3 saatte ancak bitirebildiğiniz işleri -bu sayede- dikkatiniz dağılmadığı
için belki 1 saatten az bir sürede tamamlayacaksınız!
· Detaylarda Kaybolmayın: Mükemmeliyetçi yapıda olan kişilerin sıklıkla düşmeye meyilli olduğu bir
tuzak bu. Siz düşmeyin! Bazen detaylarda o kadar kaybolabiliyoruz ki, büyük
resmi ortaya çıkaramıyoruz. Eğer sizde de böyle bir eğilim varsa, kendinize
hatırlatma yazın. Ve özellikle hangi işleri yaparken tam olarak hangi
detaylarda kaybolduğunuzu alt alta yazın. Kendi kendinize işin içinden
çıkamıyorsanız, detaylarda kaybolabildiğinizin farkında olan güvendiğiniz
birinden destek alın.
· Ne istemediğiniz yerine ne
istediğinize odaklanın: Ne istemediğiniz yerine ne
istediğinize odaklanırsanız, zihniniz olumlu yönde düşünmeye başlar. Zihninizin
bu olumlu hali, zamanı da sizinle dost kılar.
· Zamanın size karşı değil,
sizinle dost işlediğini fark edin: Nefes nefese iş
yetiştirmeye çalışırken hangimiz zamanın dostluğunu fark edebiliriz ki? Oysa zaman
bizim zihnimizdeki bir gerçeklik olduğu için, zihnimizin durumu, zamanın akış
hızını da etkiliyor. Zihnimizi boşaltmaya vakit ayırdığımız oranda, zamanın
bizim aleyhimizde değil, lehimizde çalıştığını anlamaya başlarız.
· Olumsuzluktan kurtulmanın
yollarını arayın: “Zaman hep benim aleyhime işliyor.” “Zamana karşı
yarışıyorum.” “Koşturuyorum.” gibi cümleler, zamanla ilgili düşünce şeklinizi
tasvir eder. Siz zamanı düşman gibi görürseniz, elbette size istediğinizi
verecektir.
· Kendinize ve sağlığınıza
mutlaka her gün en az 1 saat ayırın: Kendinize ve
sağlığınıza ayırmadığınız zaman, hastane masrafları olarak öyle ya da böyle geri
döner. “Çok iş vars” diye sporunuzu, suyunuzu, beslenmenizi, sevdiğiniz
insanları ve yapmaktan zevk aldığınız işleri ihmal ederseniz, kazandığınız
paralar pekala sağlık sektöründe harcanır, gider. Önemli olan, freni kaza
yapmadan önce kullanmak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder