24 Nisan 2017 Pazartesi

Hayat İşte...

Ortaokul ve lisede, bir türlü alışamadığım hayata prova olsun diye tiyatro yapardım. Çeşit çeşit ruhu taklit ederken onları anladığımı hisseder, her nevi insan tipiyle bedenimi, zihnimi ve ruhumu paylaşırdım. Bir olurduk. Onları çok sever, kulağıma fısıldadıklarını dinlerdim. Bazen çekilmez olsalar da, bir parçam olurlardı. Bazen acır, bazen de özenirdim onlara. Sahneye çıkmaya, oynadığım karakterlerle bağ kurmaya, hayatı onların gözünden görmeye aşıktım. Kendiminkiyle aram çok da iyi olmadığı için belki de…

Hangimiz zorlanmadık acaba hayata ilk fırlatıldığımızda? Kuru. Cansız. Soğuk soğuk. Vıcık vıcık hayata. Ama en nihayetinde bir yolunu bulduk işte idare etmenin. Hepimiz bu tuhaf aleme göre savunma mekanizmaları geliştirdik. Kimimiz, diğerlerimize göre daha başarılı olduk bu konuda. Onun için de ‘nasılsın?’ sorusuna cevabımız, ‘idare ediyoruz işte’ oldu genellikle… Gerçekten mutlu olup huzuru yakalayabildik mi bilmiyorum. Amaç da o değildi zaten. Okulda bize nasıl mutlu olunacağını öğretmediler. Karalayacak test kitapçıkları, çözülecek problemler, ezberleyecek müfredattan sıra mı kalıyordu bu ‘saçma sapan’, ‘romantik’ şeye? Aşkı beklerken mutluluğa kavuşacağımızı hayal ettik. Kariyer hedeflerimizi yazarken, başarı çıtamızı yükseltirken hep bir gün mutlu olacağımız hayallerine sarıldık. Sonra bir gün, dehşetle belki de asla mutlu olamayacağımızı fark ettik. İlaç sektörü bayram etti. Bu kuru, cansız, soğuk, vıcık yeri antidepresanlar şenlendiriyordu artık! Çok şükür antidepresan alma aşamasına gelmemişsek, hala gelecekteki ‘bir gün masalı’ bizi ‘idare ediyor’du. 

Çünkü biz, bize ezeli ebedi ait olan mutlulugun pesine düsmeyi çoktan unutmuştuk…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder