Aşk…
Sen içinde
havai fişekler patlatıp, insanın kalbini ritim bozukluğuna sokar, sonra da hiç
bir şey olmamış gibi çekilirsin…
İçinde havai
fişekler patlarken inanmadığı her şeye tekrar inanmaya başlar insan… Yer çekimi
ona artık işlemiyormuş da havada süzülüyormuş gibi olur… Trafik de, İstanbul’un
keşmekeşi de, bütün süregelen problemler de vız gelir… Başka bir frekanstan,
paralel bir evrenden yayın yapıyor gibi olur… Gerçeklik algısı dağılır ve her
şeyin “mümkün olduğu” o alana girer.
Ta ki, büyü
bozulana kadar…
Oysa bir
bilse; büyü bozulsa da, âşık olunan kişi tahtından devrilse de, aşk daim olan…
İşte böyle
âşık ola kırıla bir sürü arkadaşım, danışanım var benim aşka inancını yitiren,
artık hayalindeki adamın/kadının var olmadığını düşünen. Ben de bir zamanlar
aralarındaydım. Her el ele gördüğüm çiftin bir gün ayrılacağına inandığım bir
dönem yaşadım. Kendi deneyimlerimin hayal kırıklıklarıyla sonuçlandığı ve
çevremde benim aradığım gibi samimi, sevgi dolu, kavgasız-gürültüsüz ilişki
örneklerine çok fazla rastlamadığım için de umudumu yitirmek hiç de zor
olmadı. İnsan aşka olan umudunu yitirince fena kararıyor ortalık… En azından
benim için öyle olmuştu. Birçok şey anlamsızlaşmış, hayatın zevki kaçmıştı.
Sonra anladım
ki…
Ben o adamı
ararken, esas adamımın aradığı kadın olmalıymışım…
Kolay da
değilmiş o süreç…
Eşim Çağrı
hayatıma işte bu aşka, sevgiye, ilişkilere inancımı yitirdiğim, o zor
dönemlerde girdi. Çağrı o zamana kadarki sevgililerimden çok farklı olduğu için
hiç şans bile vermedim. Sonra o, sabrı, yaşama olan derin inancı ve anlayışı,
güçlü karakteri, dürüstlüğü ve espri yeteneğiyle çaldı benim kalbimi. İki çok
farklı insan, birlikte bir yolculuğa başladık. Farklı insanların bir arada
olması kadar zor bir şey yok. Bir sürü ego savaşını sevgiye teslim ederek
arkanızda bırakmanız gerekiyor. Bana sorarsanız; cicim aylarını geçtikten
sonra, ikili ilişkiler en zorlu kişisel gelişim süreci. Suçlamayı, yargılamayı,
karşındakini değiştirmeye çalışmayı bırakıp; dinlemeyi, anlamayı, empati
kurabilmeyi, konfor alanı dışına çıkmayı gerektiren zorlu bir süreç.
Bu süreçte,
Çağrı bana, ben de ona sevgiyle ilgili o kadar çok şey öğrettik ki; bu yazımda
sizlerle bir ilişkinin devam etmesi için nelerin öncelikli olduğunu, naçizane
kendi deneyimlerimden yola çıkarak paylaşmak istiyorum.
- Her
şeyden önce, güzel ve uyumlu ilişkiler de -tıpkı önceki yazılarımda
yazdığım mutluluk gibi- kendiliğinden seyretmiyor. Nasıl edebilir
ki? İki farklı kişi bir yaşam kurmaya çalışıyor. Mehmet zeytin sever, Ayşe
peynir… Ali yüksek sesle konuşur, Veli sessizlik sever. Ufak da olsa bu
farklılıkları ilim ilmek dokumak, birbirini kırmadan özenle işlemek ve
orta yolu bulmak gerekiyor. “Ruh eşim” dediğimiz kişilerle bile bir süre
sonra ters düşüyoruz. Ters düşmek sorun değil. Çünkü hiç bir ilişki,
göründüğü kadar müthiş değil. Her ilişkinin iniş-çıkışları, engebeleri
var. Önemli olan o engebelerin her iki tarafın iletişim yeteneklerini
kullanarak nasıl aştıkları…
- Uyumlu
bir ilişki yaratmak için en önemli unsurlardan biri, kendini sevmek ve
iyi-kötü her yönüyle olduğu gibi kabul etmek. Bu, karşınızdakini de olduğu
gibi sevmenizi ve kabul etmenizi kolaylaştırır. Kendi ihtiyaçlarınızı
karşılamaz, kendinize sevgi ve özen göstermezseniz, sevgilinize nasıl
göstereceksiniz?
- İğneyi
kendinize, çuvaldızı sevgilinize batırın: Bahsettiğim üzere, cicim
aylarını geçince, hiç bir ilişki mükemmel değil. Ama mükemmelleştirilebilir.
Yolunda gitmeyen herhangi bir konuda suçlamaya ve saldırıya geçmeden önce
sorulacak en zor ve doğru soru “ben nerede hata yaptım?”dır.
- En
ufak problemde kaçıp gidip vaz geçmeyin. Bu, benim yaptığım bir hataydı.
En ufak bir sorunda, pürüzde terk edileceğim korkusuyla hemen “ayrılalım o
zaman” derdim. Ufak sorunlarda ayrılmak yerine birleşmeye
odaklandığınızda, aranızdaki bağı sağlamlaştırırsınız.
- İlişkilerde
gözlemlediğim, ilişkiyi uçuruma yuvarlayan en önemli konulardan biri, çiftlerin
birbirlerini artık dinlememeleri. Erkekler kolaylıkla kadınlara hakaret
ederek kalplerini kırıyorlar. Ve o kalbin bir araya gelmesi öyle zor
oluyor ki… Oluyor mu onu da bilmiyorum… Kadınlar ise başkalarının yanında
erkeklerini rahatlıkla yerip, eleştirebiliyorlar. Bu da bir erkeğe
yapılacak en son şey olmalı… Böyle bir-iki derken, artık kimse birbirini
dinlememeye başlıyor. Saygıyı kaybedince o ipler ya kopuyor, ya da ilişki
hastalıklı bir hale dönüşüyor. Siz de ilişkinize bir göz atın. Her şeyden önce
ne kadar yıpratıcı olduğuna, bu ilişkiye devam etmek isteyip
istemediğinize karar verin. Sonra devam etmek istiyorsanız, birbirinizi
kırdığınız zamanları oturun yazın. Birbirinize neye ihtiyacınız olduğunu
sorun. Belki iki taraf da birbirinin ihtiyaçlarından bihaber? Acaba onun
hangi duyguları hissetmeye, neleri duymaya, neleri duymamaya, neleri
görmeye ve nasıl dokunulmaya ihtiyacı var?
- Birbirinizi
serbest bırakın. En sık rastladığım şeylerden biri de, eşlerin
birbirlerini fazla sıkboğaz etmeleri ve birbirlerine yaşama alanı
tanımamaları. Bunu yapıp da mutlu olan bir çift görmedim. Çiftler her şeyi
birlikte yapmak zorunda değiller. Farklılıklarını da onurlandırmak, her
iki tarafı da rahatlatır, ortak kararlar almayı kolaylaştırır. Uzun vadeli
ilişkiler ve evlilikler, çoğu zaman öğretilenin aksine, her zaman “biz”
diyerek değil, zaman zaman “ben”, zaman zaman “biz” diyerek ilerliyor.
Kendinize vakit ayırmadan, farklı yanlarınızı bastırarak ve onlardan
vazgeçerek de olmaz.
Haftaya ilişkilerle ilgili yazı dizime devam edeceğim.
Size bu hafta, sağlam temellere dayanan, sevgi dolu ilişkilere uyandığınız
ve bunu yaratmak için emek sarf ettiğiniz harika bir hafta diliyorum! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder