30 Haziran 2015 Salı

Aşk ve İlişkiler (1)





Aşk…

Sen içinde havai fişekler patlatıp, insanın kalbini ritim bozukluğuna sokar, sonra da hiç bir şey olmamış gibi çekilirsin…

İçinde havai fişekler patlarken inanmadığı her şeye tekrar inanmaya başlar insan… Yer çekimi ona artık işlemiyormuş da havada süzülüyormuş gibi olur… Trafik de, İstanbul’un keşmekeşi de, bütün süregelen problemler de vız gelir… Başka bir frekanstan, paralel bir evrenden yayın yapıyor gibi olur… Gerçeklik algısı dağılır ve her şeyin “mümkün olduğu” o alana girer.
Ta ki, büyü bozulana kadar…
Oysa bir bilse; büyü bozulsa da, âşık olunan kişi tahtından devrilse de, aşk daim olan…

İşte böyle âşık ola kırıla bir sürü arkadaşım, danışanım var benim aşka inancını yitiren, artık hayalindeki adamın/kadının var olmadığını düşünen. Ben de bir zamanlar aralarındaydım. Her el ele gördüğüm çiftin bir gün ayrılacağına inandığım bir dönem yaşadım. Kendi deneyimlerimin hayal kırıklıklarıyla sonuçlandığı ve çevremde benim aradığım gibi samimi, sevgi dolu, kavgasız-gürültüsüz ilişki örneklerine  çok fazla rastlamadığım için de umudumu yitirmek hiç de zor olmadı. İnsan aşka olan umudunu yitirince fena kararıyor ortalık… En azından benim için öyle olmuştu. Birçok şey anlamsızlaşmış, hayatın zevki kaçmıştı.

Sonra anladım ki…
Ben o adamı ararken, esas adamımın aradığı kadın olmalıymışım…
Kolay da değilmiş o süreç…

Eşim Çağrı hayatıma işte bu aşka, sevgiye, ilişkilere inancımı yitirdiğim, o zor dönemlerde girdi. Çağrı o zamana kadarki sevgililerimden çok farklı olduğu için hiç şans bile vermedim. Sonra o, sabrı, yaşama olan derin inancı ve anlayışı, güçlü karakteri, dürüstlüğü ve espri yeteneğiyle çaldı benim kalbimi. İki çok farklı insan, birlikte bir yolculuğa başladık. Farklı insanların bir arada olması kadar zor bir şey yok. Bir sürü ego savaşını sevgiye teslim ederek arkanızda bırakmanız gerekiyor. Bana sorarsanız; cicim aylarını geçtikten sonra, ikili ilişkiler en zorlu kişisel gelişim süreci. Suçlamayı, yargılamayı, karşındakini değiştirmeye çalışmayı bırakıp; dinlemeyi, anlamayı, empati kurabilmeyi, konfor alanı dışına çıkmayı gerektiren zorlu bir süreç.

Bu süreçte, Çağrı bana, ben de ona sevgiyle ilgili o kadar çok şey öğrettik ki; bu yazımda sizlerle bir ilişkinin devam etmesi için nelerin öncelikli olduğunu, naçizane kendi deneyimlerimden yola çıkarak paylaşmak istiyorum.


  • Her şeyden önce, güzel ve uyumlu ilişkiler de -tıpkı önceki yazılarımda  yazdığım mutluluk gibi- kendiliğinden seyretmiyor. Nasıl edebilir ki? İki farklı kişi bir yaşam kurmaya çalışıyor. Mehmet zeytin sever, Ayşe peynir… Ali yüksek sesle konuşur, Veli sessizlik sever. Ufak da olsa bu farklılıkları ilim ilmek dokumak, birbirini kırmadan özenle işlemek ve orta yolu bulmak gerekiyor. “Ruh eşim” dediğimiz kişilerle bile bir süre sonra ters düşüyoruz. Ters düşmek sorun değil. Çünkü hiç bir ilişki, göründüğü kadar müthiş değil. Her ilişkinin iniş-çıkışları, engebeleri var. Önemli olan o engebelerin her iki tarafın iletişim yeteneklerini kullanarak nasıl aştıkları…

  • Uyumlu bir ilişki yaratmak için en önemli unsurlardan biri, kendini sevmek ve iyi-kötü her yönüyle olduğu gibi kabul etmek. Bu, karşınızdakini de olduğu gibi sevmenizi ve kabul etmenizi kolaylaştırır. Kendi ihtiyaçlarınızı karşılamaz, kendinize sevgi ve özen göstermezseniz, sevgilinize nasıl göstereceksiniz?  

  • İğneyi kendinize, çuvaldızı sevgilinize batırın: Bahsettiğim üzere, cicim aylarını geçince, hiç bir ilişki mükemmel değil. Ama mükemmelleştirilebilir. Yolunda gitmeyen herhangi bir konuda suçlamaya ve saldırıya geçmeden önce sorulacak en zor ve doğru soru “ben nerede hata yaptım?”dır.

  • En ufak problemde kaçıp gidip vaz geçmeyin. Bu, benim yaptığım bir hataydı. En ufak bir sorunda, pürüzde terk edileceğim korkusuyla hemen “ayrılalım o zaman” derdim. Ufak sorunlarda ayrılmak yerine birleşmeye odaklandığınızda, aranızdaki bağı sağlamlaştırırsınız.

  • İlişkilerde gözlemlediğim, ilişkiyi uçuruma yuvarlayan en önemli konulardan biri, çiftlerin birbirlerini artık dinlememeleri. Erkekler kolaylıkla kadınlara hakaret ederek kalplerini kırıyorlar. Ve o kalbin bir araya gelmesi öyle zor oluyor ki… Oluyor mu onu da bilmiyorum… Kadınlar ise başkalarının yanında erkeklerini rahatlıkla yerip, eleştirebiliyorlar. Bu da bir erkeğe yapılacak en son şey olmalı… Böyle bir-iki derken, artık kimse birbirini dinlememeye başlıyor. Saygıyı kaybedince o ipler ya kopuyor, ya da ilişki hastalıklı bir hale dönüşüyor. Siz de ilişkinize bir göz atın. Her şeyden önce ne kadar yıpratıcı olduğuna, bu ilişkiye devam etmek isteyip istemediğinize karar verin. Sonra devam etmek istiyorsanız, birbirinizi kırdığınız zamanları oturun yazın. Birbirinize neye ihtiyacınız olduğunu sorun. Belki iki taraf da birbirinin ihtiyaçlarından bihaber? Acaba onun hangi duyguları hissetmeye, neleri duymaya, neleri duymamaya, neleri görmeye ve nasıl dokunulmaya ihtiyacı var?

  • Birbirinizi serbest bırakın. En sık rastladığım şeylerden biri de, eşlerin birbirlerini fazla sıkboğaz etmeleri ve birbirlerine yaşama alanı tanımamaları. Bunu yapıp da mutlu olan bir çift görmedim. Çiftler her şeyi birlikte yapmak zorunda değiller. Farklılıklarını da onurlandırmak, her iki tarafı da rahatlatır, ortak kararlar almayı kolaylaştırır. Uzun vadeli ilişkiler ve evlilikler, çoğu zaman öğretilenin aksine, her zaman “biz” diyerek değil, zaman zaman “ben”, zaman zaman “biz” diyerek ilerliyor. Kendinize vakit ayırmadan, farklı yanlarınızı bastırarak ve onlardan vazgeçerek de olmaz.
   
Haftaya ilişkilerle ilgili yazı dizime devam edeceğim.
Size bu hafta, sağlam temellere dayanan, sevgi dolu ilişkilere uyandığınız ve bunu yaratmak için emek sarf ettiğiniz harika bir hafta diliyorum! :)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder