28 Ocak 2013 Pazartesi

ISTANBUL’DA EVSAHİBİ OLMAK



İstanbul... Var mı senden güzeli?! Hele bir de güneş serpiştirdi mi ışıklarını üstüne, aman Allah! Ihlamur’dan aşağı inerken, köprüden karşıya geçerken, vapurunda çay içerken içim fışkırıyor sevinçten!

Eski İstanbul'u, ilham perilerim olmadan, kalem kağıtsız gezemiyorum... Beyoğlu'nda coşku peşime takılıyor. Koşa koşa iniyoruz aşşaa! Kuledibi’nde ısınıyorum. Kadıköy çarşının bağrış çağrışı, adalarda sükunet... Samimiyet... Candaş bir hava estiriyor. Peki ya ev sahipleri? Çoğu, manzaraya karşı i-phone ekranında ya da sinir, stres içinde ordan oraya somurtarak koşturuyor... Reva mı bu ya sana güzel şehir!.. Dünyalar güzeliyle evli, impotant ve kompleksli bir eşten ne farkımız var senin içinde...

Bugün el bakımı yapan arkadaş, "keşke size indirim yapabilsem" dedi. Tchibo'dan kahve alırken, kahve çeken arkadaşa kahvelerle ilgili birkaç birşey sordum, sohbet ettik, biraz güldük. Tam çıkarken, "a-aa durun size biraz kahve ölçeği vereyim," dedi. Yine gülerek, "sizde verme duygusu uyandırdım sanırım" dedim. "E, böyle güleryüzlü olunca.." (Kendisi kadındı bu arada, yanlış anlaşılmasın) diye cevap verdi.

Hepimiz ne kadar hasretiz aslında bir gülümseme alışverişine... Sanki yüzümüz dağılır  gülümsersek... Ciddi ciddi nereye kadar ya... Ne sıkıcı. Ne kastırık. Tamam suluzırtlak olmaya gerek yok da, biraz daha rahatlasak, daha iyi gelmez miyiz bu topraklara?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder