8 Ocak 2013 Salı

Kayıp Sihir

Tüm çocuklar hayatı sihriyle yaşarlar. Onlara göre herşey canlı, hepsi mümkündür. Olasılıklar dünyasında, yaradana bağlılıkla, neşe ve yaratıcılık içinde, kaygısızca oynarlar. Şartları ne olursa olsun, hiç kara kara düşünen bir çocuk göremezsiniz. Üzülür, beş dakika bile geçmeden yine sevinirler. Şendir onlar. Oldukları gibidirler. Üzüldüler mi ağlar, mutlandılar mı ağız dolusu kahkahayla gülerler. 
Çoğumuz için bu doğal davranışlar "çocukluk" semptomlarıdır. Büyük bir kısmımız, imkansız olacağını düşünerek dönmeyi hayal eder bu hale. Çocukça bir fikirdir mutluluk çoğularına. Oyun, çok entellektüellikten uzak ve zaman kaybıdır.
Dikkat ederseniz çocuklar yaşamı, gerçekliği çok sorgularlar. Tanrıyı, doğal olayları, iyiyi ve kötüyü... Hep ana- babalarını da afallatan sorular sorar, fakat genelde ikna edici bir yanıt alamazlar. Öyle olunca da vazgeçer, kendilerine öğretilenin hırkasını giyer; korku, kaygı, endişe, kıskançlık, güvensizlik, hırs karanlıklarına boyun eğerler mecburen.  
Ve büyüdükçe sihrini yitirir hayat. Mekanikleşir. Tatminsizleşir.
Bir ızdırap girdabına girip, köşeli gerçeklik çıkmazında dönüp durmaktır büyümek. Bu ızdırap çoğu zaman rengini belli etmez. Çünkü hep hayal mutluluklar vaadeder. Muza koşan maymun misali, peşinden koşturup durduğumuz bir hiçlik. Kimimiz hayatı boyunca kalır o girdapta, bir kaç asi ise zincirleri kırıp çıkana dek...
Kendini yeniden merak etmeye başlamak o sihirli gerçekliğe yeniden uyandırır insanı. Meditasyon ve yogayla kendine bir anlık bağlanma, masumiyetin ve coşkunun hiçbir yere gitmediğini hissettirir insana. Ve o iple daha da derinlerine iner kendi gerçekliğinin. Aslında zavallı bir esir olmadığını, tam da şu anda hür olduğunu anlamak, milyar dolarlarla değişilmeyecek bir tad bırakır damakta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder