Şu konfor alanı denen nane var ya; aslında hiç de konforlu değil. Aman hem de bir konforsuz bir konforsuz… Alışkanlık olduğu, uzundur süre geldiği, biz onu konforlu sandığımız için adı konfor alanı.
Korkularımız örneğin. “Korkunun konforu mu olurmuş efendim!” demeyin. Olur pekala. Bilinçaltımız bir ara tahrik olup bir şeyle bir şeyi bağlamış, “böh!” bizi korkutmuş. Biz de yıllar yılı inanıp korkmuşuz. Gelecekten korkutmuş, aşktan, sevgiden korkutmuş, yalnızlıktan, ölümden korkutmuş. Korktukça başımıza gelmiş. Şimdi siz söyleyin, korkularla yaşayıp gitmek mi kolay, yoksa kalkıp yöntemlerini arayıp, kendinle yüzleşip bundan kurtulmak mı?
Ya da sağlıklı beslenmek ve spor yapmayı ele alalım. Çoğumuzun yapmak isteyip, hayata geçiremediği, ya da bir süre geçirdikten sonra vazgeçip eski alışkanlıklarına daldığı konu. Kendine bakmamanın esas sebebini keşfedip, altında yatanları dışarı çıkarıp bünyeden atmak, o döngüden çıkmak esas zor olan; kalmak değil içinde…
Ya da içinde mutsuz olduğun bir hayat sürmek ve bundan şikayet etmek kolay. Annemiz, anneannemiz, hatta nenemizden miras bize… Bırakmak zor. Alışkanlıklardan vazgeçmek, belki de yeniden başlamak zorunda olmak… Oysa güçlü tarafına yatırım yapmak sana sorumluluk yükleyecek, elini taşın altına sokman gerekecek…
Hayatta tutunduklarımız arasında, para, prestij, arkadaşlar, elalem… En kolay bıraktığımız, kendimiziz… Hep en son bizim ne istediğimiz geliyor… İçimizde kurtulmak için çırpınan bir kuşla, onu hergün kafesine tıkıp terkeden biz…
Konfor alanı, bizim kendimizi içine hapsettiğimiz ufak dünyamız. Oysa onun ötesinde sırlarla dolu, nasıl bir neşeli ve özgür bir alem var bir bilsek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder