“Ne olacak bu
dünyanın hali!?”, medyanın kafamıza kaka kaka verdiği “Korkun bu hayattan! Herkes
çok kötü! Kimseye güvenmeyin! Zaten iyi haber de yok... ” mesajlarının bizi soktuğu çıkmaz... Korkalım ki,
daha iyi yem olalım...
Dünyanın halini, bize yansıtmak istediği şekliyle alıp, kendi
çıkarlarına uygun olarak makyajlayanlar utanadursun (veya utanmayadursun),
sosyal medyadan ve “iyi haberler” köşelerinden de takip edilebildiği üzere,
dünya iyiye gitmeye başladı bile!
Şu anda yönetimlerin anahtarları “şeytan”ın elinde olsa
bile, birçok aydınlanmış kişinin öngördüğü üzere, bu artık değişiyor. Sri Sri
Ravi Shankar’a göre, kötü yöneticilerin indirilip, yargılanacağı yıllara adım
adım yaklaşıyoruz. Yani iyi haber, dünyanın hali, safsatalara inanmayan,
gerçekleri araştıran ve sofraya konana eyvallah etmeyen insanlar sayesinde, gün geçtikçe daha da iyiye gidiyor...İnsanlar uyandığı ve birbirlerini hızla uyandırdığı bir dönemdeyiz.
Bununla beraber, dünya hep iyi ve kötülerle dolu olacak
zaten. Bu onun doğası… İyi gün de olacak, acı gün de… Doğum da olacak, ölüm de…
Korku olmasa, içindeki cesaretten nasıl haberi olabilir ki insanın? Kötü
insanlar olmasa, içerdeki erdemler, iyilikler, kahramanlıklar nasıl açığa
çıkabilir ki? “Kişisel Gelişim” hayatın ta kendisi ya, öyle değil mi? Nasıl
gelişebiliriz acaba herşey laylaylom olduğunda?..
Çok sevdiğim bir hikaye var. Cennet ve cehennemi sorgulayan
bir çocuğa, dedesi anlatmaya başlamış, “Bir köyde siyah kurt ve beyaz kurt hep
kavga ederlermiş. Bazen siyah kurt kazanırmış, bazen beyaz.” Çocuk sormuş,
“Peki dedecim sonunda kim kazanmış?” Dedesi cevap vermiş, “Onlar, senin içinde
de hep kavga halindeler yavrum. Sen hayatta hangisini daha çok beslersen, o kazanır.”
Dünyadaki odağımız, beyaz kurdu beslemek olmalı. İnsanları,
olayları, suçlayarak, şikayetler içinde yaşamaya bir son vermeliyiz. Kendi
kendimize başaramıyorsak, bunun yollarını aramalıyız. Zavallı değiliz biz bu platformda. Aksine, efendilik üzere
yaratılmış, üstün, tanrısal varlıklarız. Karşılaştığımız olayları doğru
algılamalı, yargılamalı ve çıkarsamalara varmalıyız.
Terslikler, tesadüfen olmuyor.
Bizi, konfor alanının dışına çıkarmak, buraya neden geldiğimiz gerçeğini
hatırlatmak için hepsi. Biz, gönüllü olarak bu alanı terketmiyorsak (ki bu alan genellikle içimizi daraltan,
içinden çıkması, kalmasından çok daha kolay olan “kötü” alışkanlıklar alanı)
hayat bizi çıkarmak zorunda kalır.
İçimizde, uyandırılmayı bekleyen Tanrı türbülans yaratıyor
ki, o derin ve kendini unutmuş, “şey”lerin boyunduruğunda kalmış uykumuzdan
silkinip, uyanalım. Ve bu iyiye giden değişimin, ta kendimizden başlayarak, bir
parçası olalım…